Çok yorucu bir sezonun sonunda artık son günlere gelindi ve yeni zorluklar kapıda. Sezonun turist sayısına göre yogunluğunun belirlenmesi bunun karşılığında istenilen gelir düzeyene ulaşılamaması ayrı bir tartışma konusu.
Ancak çalışanlar tarafından bakacak olursak hem yoğun geçen bir sezon hem sezon sonunda yaklaşık 5-6 aylık işsiz kalmak işin acı tarafı elbette. Hali hazırda 3000 – 5000 arası bir işsiz varken, buna 1 milyon – 1.5 milyon kişinin daha eklenecek olması içleracısı bir durum. Sezonun turist sayısına göre yoğun geçmiş olması çalışan tarafından pek bir fark yaratmıyor. Çünkü; çalışanlar sezon yoğun olsa da olmasa da aynı maaşa talim ederken, kanzandıkları parayla ay sonunu dahi zor getirirken önünündeki 5-6 ay gibi bir zamanı nasıl geçireceğini düşünüyor.
Turizm de çalışan personellerin, ister ast ister üst olsun hakettikleri maaşları zaten alamıyorlar. Son yıllarda türeyen ve patrona yaranmak adına maliyetleri düşük tutabildiğiyle övünen bir grup yöneticilerin ucuz işçilik peşine düşmek adına, yabancı uyruklu çalışanları avlaması, işletmeyi stajyerlerle doldurması yüzünden turizm adına ve kalifiye personel adına çok şey kaybettirmektedir.
Ortalama kişi başına turistin ülkeye bıraktığı 600 dolar civarlarında ki gelirin ne işletmeye ne patrona ne de yöneticilerine ve hatta ne de ülkeye bir kazanımı yoktur. Eğer; Turizm ucuz personel, ucuz yönetici ve tur paketlerindeki bu ucuz fiyatları düzeltmezse bu işin geleceğe yönelik iyimser bir tablo çizmesi de mümkün değil gözüküyor.
Tüketici aldığı hizmetin kalitesine göre ödeme yapar. Lüks bir cafeye gittiğinizde bir kahveye 15 TL ödersiniz. Bir çay bahcesine gittiğinizde 5 tl ödersiniz. Bu örneğin turizmin kalite standartlarının ne kadar önemli olduğunu gösterdiğine hem fikiriz sanırım. İşletmeye göre müşteri, işletme kalitesine göre de gelir demektir.
Bu sorunları tüm turizm ileri gelenleri bilmekte ve yıllardır bir çözüm bulamamaktalar malesef. Oysa ki; benliğimizi yoklasak bizim bu kalite standartlarını ve karlı satışları yakaladığımız yıllar çokta geri de olmadığını görürüz. Bütün bunlar bilinmesine rağmen hala sektördeki her birim (otelci, acentacı, tur operatörü, sevisciler vs.) kendi çıkarlarını ön planda tutmak için hem sektöre hem kendi işletmelerine “ucuz istihdam, ucuz ürün, ucuz tur paketleri vs.” İhanet etmektedirler.
Bu şekilde belki bir kaç sezonu daha kıl payı! Kurtarabilirsiniz. Ancak bu sizin daha uzun bir yol almanızı er geç engelleyecektir. Bunun sonucu değil midir ki bir çok tesis her sezon sonu ya satılığa ya kiralamaya çıkıyor. Bir çok tesis personel maaşlarını ödeyemiyor veya sıkıntı çekiyor. İflas edenleri, etmek üzere olanları haberlerde hep beraber görüyoruz. Sezonu kapalı geçiren tesisleri de görüyoruz.
TÜRSAB’ın üzerinde titrediği yasanın çıkması bir müddet daha uzayacak gibi, Sn. Bakan'ın söylediklerinden bunu anlayabiliyoruz. Çünkü az önce de dediğim gibi herkes kendi çıkarlarını düşünüyor, kimse sektörün genelinde nasıl bir faydamız olur peşinde değil. Mesela; acentaların 400 bin meselesi.
Yeni yasada acenta açmak için 400 bin tl ödemesi ve bazı şartların değişmesini isteyen TÜRSAB’ın buradaki amacı nedir? Bunun anlamı; kimse acentA açamasın mevcut acentelerle bir tekel oluşturalım. Böyle uçuk bir rakamın başka bir anlamı olamaz herhalde? Bu durumda pasif durumda olan yüzlerce acenta belgelerini kiralayarak iyi para kazanma peşinde olabilirler. Madem ki acenta açmak çok kolay ve bunu bir şekilde engellemek istiyorsunuz o halde yönetmelikte değişiklikler yaparak bunu yapabilirsiniz. Uzun uzadıya bu konuda yazacak değilim ama bu niyetin ne turizme ne de hiç kimseye bir yararı yoktur.
Diğer yandan; kurumsal olmayan otel işletmelerin de ciddi anlamda bir çok tedbirin alınması gerektiğidir. Gerek otel sahipleri gerek yöneticilerinin belirli kriterleri istinasız yerine getirilmeleri şarttır. Şunu demek istiyorum; yatırım gücü olan herhangi bir sektörden biri özel bir hastane açıp, o hastanenin başına ‘başhekim’ olarak geçemiyorsa, otelcilikte öyle herkesin yapabileceği bir iş olmadığından başına geçip yöneticiliğini yapmaması gerekir.
Aynı şekilde bir sezon resepsiyonda bir sezon satış ta çalışmış birini de alıp otelin başına koymamak gerekir. Bazı işletmeler bilgi birikim ve tecrübe yerine illa da Üniversite diploması arıyor. Tamam bu da güzel. Eğitimli yönetime geçilmesi elbette sektör adına iyi bir uygulama. Ancak siz sadece 2- 3 yıllık resepsiyon, rezervasyon çalışanını alıp yarı fiyatına Genel Müdür yapıyorsanız büyük bir yanlış içindesiniz demektir. Bunu zaten sezon sonunda kaybettiklerinizle anlıyorsunuz ama koca bir sezon ve telafisi uzun bir süreç gerektiren bir yapılanma içine girmeniz de kaçınılmaz bir sonuç olarak karşınıza çıkıyor. 20-30 yıllık yöneticilik deneyimi yerine, üniversite diplomasına sahip, yetersiz birini seçtiğinizde olacak şey budur. Sırf yarı ücret maaş için de “üniversite diploması tercihimizdir veya şirket içinden personelimizi değerlendireceğiz” gibi süslü havalı cümleler de sizin maliyetteki amacınızı saklamaz elbette. Günün sonunda ‘ucuz yahninin eti sert olur’...
Sonuç olarak; sektördeki bütün bu yanlış gidişatı düzeltmeden, tüketiciye eskisi gibi hizmet kalitesinden ödün vermeden hizmet vermek, tüketiciye eskiden olduğu gibi kaliteli ürün sunmadan turizm gelirlerinde artış beklemek hayalden öteye gidemez. Aksi halde sadece ‘Turist sayısı girdisiyle’ övünür dururuz. Bugün ki istatistiklere baktığımız da her bir turist ortalama 600 dolar bırakıyor. Bu bizimle aynı konumda olan ülkelerin çok altında bir rakam. Kazanamıyoruz çünkü verdiğimiz hizmet kalitesi ve ürün bundan fazla kazanmamıza engel teşkil ediyor.
Turizm profesyonel yöneticileri ve işletme sahiplerinin, STK ve derneklerin bir arya gelerek sektördeki bu küçük ama etkili sorunları çözmeleri çok kolay olurdu. Ancak her sektör de olduğu gibi Turizm sektöründe de herkes bir türlü bir araya gelemiyor. Bunu organize etmek te zor değil. Böyle bir toplantıyı STK’lar veya dernekler düzenleyebilirler. Bu kutlu bir görev olurdu. Sektör adına bir başlangıç ve iyileşmenin büyük bir adımı olur.
İbrahim İNAK
YORUMLAR