Her birimiz aslında akışa bırakırız kendimizi arada sırada ama yine de çoğu zaman direniriz hayatın akışına. Hayatın akışı sürprizlerle doludur, aynı nehrin akışı gibi…
Nehir bilemez karşısına hangi taş çıkacak, hangi dağdan kıvrılacak, hangi vadiye açılacak, hangi okyanusa dökülecek ama buna rağmen akar ve kendi yolunda dingince. Akış bazen hızlanır bazen yavaşlar hatta bazen hafifçe duraksar ama yine devam eder yolunda. Akışta olmanın en güzel örneği budur. Hayatın bir akışı ve bu akış içerisinde değiştiremediğiz bazı “koşullar” ve “kişiler” var. Bizler bu koşulları ve kişileri sürekli değiştirmeye ve olayları kendi egomuza göre kendi lehimize çevirmeye çalışırız oysa yaptığımız nehrin akışına ters yüzmekle eşdeğer değil midir?
Akışta olmak, bütün olan olayları ve kişileri “olduğu halleriyle” kabul etmek ve direnmeden hayatın bizi götürdüğü yolculuktan keyif almak demektir. Ama maalesef genelde ilk değiştirmeye çalıştığımız şey kendimiz oluyoruz ve doğamızla uyumlu yaşamayı unutuyoruz.
Zambaklara, çiçeklere, binbir çeşit böceğe, doğaya bakın. Hangisi güzel olmak için çaba sarf ediyor, hangisi kendini değiştirmek için uğraşıyor? Hiçbiri… Sadece kendilerini biliyorlar ve kendilerini kabul ediyorlar, kendi doğalarıyla uyumlu yaşıyorlar, sadece o kadar. Ve bu muhteşem güzellik ortaya çıkıyor. Aynısı bizler içinde geçerli. Her birimiz güzeliz, her birimiz ışıldıyoruz, kendi doğamızda mükemmelliği sergiliyoruz. Peki buna rağmen neden bunu kabul etmek yerine kendimizi değiştirmek için sürekli çaba sarf ediyoruz, neye direniyoruz? Evren bize "kendi doğanı kabul et ve onu onurlandır" diyor.
Akışta olmak, önce kendini kabul etmekle başlar, kendi doğamızı sevmek ve kabul etmekle… Ve sonra olayları ve insanları kabul etmekle devam eder ve ardından hayatın getirdiklerini sevgiyle karşılamaya dönüşür. İşte bu ruh halinde, kendi doğamızda aktığımızda sürprizlerin ne olacağına aldırmadan huzurla yol alırız. Çaba sarf etmemize gerek yok aslında. Ve Evren bizden çaba sarf etmemizi talep etmiyor, sadece fark etmemizi ister. Zorlukların üstesinden gelmek için çaba sarf etmemizi istemez, sadece o zorluğun neden olduğunu fark etmemizi ister, hastalıklarla savaşmamızı istemez, sadece o hastalığın ne öğretmek için geldiğini fark etmemizi ister, bize sataşan insanları alt etmemizi istemez, sadece o insanın neden karşımıza çıktığını fark etmemizi ister.
Kısacası hayat bizden sadece fark etmemizi ister, bu yüzden en temel öğretidir farkındalık. Fark ettiğiniz anda, olayın arkasında yatan sebebi bulursunuz ve anında olay kendiliğinden çözülür. Dersi aldığınızda, öğrenmeniz gerekeni öğrendiğinizde yani amacı fark ettiğinizde size zarar veren kişi hayatınızdan çıkar, hastalık iyileşir, dalgalı sular dinginleşir. Her şey olağan akışında devam eder. Berekette öyledir. Para girer, para çıkar, eşya girer eşya çıkar. Eğer siz bu akışı keserseniz örneğin eşyaları biriktirir ve atmazsanız (eski giysiler, eşyalar vb), ya da para biriktirmek için (fakirlik korkusu) ekstra çaba sarf ederseniz bu akışı engeller ve bereketin hayatınıza gelmesini engellersiniz. Hemen deneyin, yıllardır giymediğiniz giysiler varsa çıkarın dolabınızdan ve başkalarına verin. Yıllardır kullanmadığınız eşyalar varsa atın. Bakın hemen nasıl yenileri hayatınıza girecek, nasıl enerji akışa geçecek…
Evrende sürekli bir akış vardır ve her şey çaba sarf etmeksizin kendi akışında ilerler ve gelişir. En küçük yapı taşından en karışık sisteme kadar bu böyledir. Sular akar okyanuslara, yağmur yağar toprağa, tohum düşer ağaçtan ve bitki olarak yükselir topraktan. Kışın bitkiler ölürler ve yazın dirilirler, hayvanlar beslenirler ve bazen kendileri besin olurlar. Kısacası bir döngü, bir akış vardır. Akışta olmak demek, sadece bu akışa kendimizi bırakmamız ve kendi doğamızda hareket etmemiz demektir.
Siz akışta olduğunuzda artık dış koşulların etkisinde kalmazsınız, çünkü dış koşulları kabul etmişsinizdir, bir su gibi naif ama güçlü, derinden bir şekilde o koşullarda zarar görmeden akar ve fark etmeniz gerektiğini fark eder, almanız ve öğrenmeniz gerekeni alır ve öğrenerek yolunuza devam edersiniz. İşte bu akışta olmak, tekamül yolculuğunun ta kendisidir. Bu tam olarak yaratılışın doğasında hareket etmek demektir. Bir zen ustası olan Thich Nhat Hanh der ki, “Yürürken bile yürüdüğünüzü fark edin, yavaşça toprağa basın ve dans eder gibi naifçe yürüyün.” Bu yüzden bu zen ustası öğrencilerine “yürüme” egzersizi yaptırır tabii farkındalık ile. Bu fark etmenin ve uyumlu bir şekilde yürümenin bilgeliğini sunar bize.
Yaşamak olduğundan çok daha kolay aslında, ama biz direnerek akışa ters yüzerek zorlaştırıyoruz her şeyi. Sadece kabul etmek, geçirgen olup fark etmek ve kendi doğamızda akmak, işte bu gelişimin ve akışta olmanın temelidir.
Eskilerin dedi gibi; "Su akar yolunu bulur." Her şey tam da olması gerektiği gibi oluyor.
Melissa Ayça YILDIRAN
Sevgiyle..