Son günlerde sıkça duymaya başladığımız bir terim oldu 'Turizm Koridoru'. Koronavirüs salgını sonrasında normalleşme sürecine giren ve Türkiye turizm pazarında önemli rol oynayan Avrupa ülkeleri, öncelikle iç turizm konusunda ısrarsı olsalar da, ekonomilerinin büyük bölümünü karşılayan dış turizmden de vazgeçemiyorlar ve bu noktada çıkış noktaları arıyorlar. İşte tam bu noktada, bir çok Avrupa ülkesi ikili anlaşmalarla karşılıklı olarak belirli şartların karşılanması koşuluyla turist trafiğine izin vermeye hazırlanıyorlar. Bu ülkelere Türkiye'de dahil oldu. Son bir kaç gündür gündemi meşgul eden Almanya ile Türkiye arasındaki turist trafiğinin tekrar başlaması için yapılan girişimler, Bakan Ersoy'un ve Bakan Çavuşoğlu'nun mevkidaşlarıyla yaptığı görüşmeler Sağlıklı Turizm Sertifikası alarak ya da almadan sezonu açmaya hazırlanan turizm sektörü paydaşları için umut oldu. Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Fevzi Açıkalın bugünkü köşesinde yapılan bu planlar ve sektörün yeni kazandığı 'Turizm Koridoru' deyimi üzerine bir yazı kaleme aldı. Koronavirüs salgını sonrasında normalleşme sürecinde özellikle turizm sektöründe kullanıma sokulan terimlerden birisinin de "koridor" olduğuna değinen Açıkalın yazısında koridorun daha genişçe mekanları birbirine bağlayan dar ve düz bir geçit olduğunu, eğer her iki mekanın aydınlığı koridoru ışıklandırıyorsa, gidilecek yolun rahatça bulabiliceğini, yok eğer biraz karanlıksa, koridorda yer alan kötü kokulu tuvaletin kapısının yanlışlıkla açılabilme tehlikesinin de mevcut olduğunu yazdı. Açıkalın'ın yazısı şu şekilde: ''Koridor belli bir mekandaki bölmeleri birbirine bağlıyor. Yani bir koridor ile bağlantı gerçekleştirmenin birinci koşulu, o bütünün içinde yer alabilmekten geçiyor. Söz gelimi, "Avrupa ülkelerinden birisi ile turizm koridoru açmak için ya benzer değerler bütününe sahip olmak ya da onlarla hiç kavga etmemiş olmak gerekiyor." Sözü dolandırıp Tayland’a, ülkemizin Uzak Doğu’daki bir benzeri turizm ülkesine getiriyorum. Tayland yılda yaklaşık 40 milyon turist ağırlıyor ve bizden farklı olarak 55 milyar dolar kazanıyor. Bu gelir, ülkelerinin gayrı safi milli hasılasının yüzde 11’ine denk geliyor. Bizim oranımız ise yüzde 5,5’ta kalıyor. Tayland yaklaşık dörtte bir oranındaki turizm gelirini Çinli konuklarından elde ettiği için, koronavirüs salgınından en çok etkilenen ülkelerin başında geliyor. Ekim ayı ile başlayacak dış turizm sezonunda, işte bu yüzden "Çin ile özel bir koridor açmayı" planlıyor. Temmuz ve Ağustos aylarında ise, aynı bizim gibi iç turizmden medet umuyor! Güney Avustralya Üniversitesinden kıdemli okutman Freya Higgins- Desbiolles, salgın sırasında ortaya konan jeopolitik oyun ve stratejilerin, krizi fırsata çevirmede önemli rol oynayacağını söylüyor. Bu anlamda örneğin Çin’in, salgın sürecinde kendisine muhalif tavır sergileyen Avustralya hükümetini cezalandırma adına, bu ülkeye turist göndermeyebileceğini öne sürüyor. Buradan bize dönersek; tutuşmuş vaziyetteyiz. Karşılığında ne verildiği kimselerin bilmediği SWAP anlaşmaları ile, ülke ekonomisi güçlükle yönetilebiliyor. Çok acil olarak, turizmin sağladığı döviz gelirlerine ihtiyaç var. Turizm bakanının ucunu yakarak gönderdiği pembe aşk mektupları, yabancı muhataplarında gereken etkiyi göstermemiş olacak ki, araya her zamanki gibi dışişleri bakanı giriyor. Bu gelişme bile, dış konukların ülkemizi tercih etmesinde jeopolitik kaygıların ne denli önemli olduğunu göstermeye yetiyor. Salgın sürecinde, turizm koridoru açma çabaları içinde olduğumuz Almanya Federal Cumhuriyeti’nin, dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi olduğu bir kez daha görüldü. Almanya ile yarım asırı aşan çok özel bir koridorumuz zaten vardı."Dı" diyorum, çünkü türlü nedenlerle AKP siyasi iktidarı bu ilişkiyi zedeledi. Sonradan, eleştirisinin ülke halkına değil ama mevcut siyasi yönetime olduğunu söylese de Alman halkı bunu bir kenara yazdı. AKP anlayışı, salgın sürecinde de yerden yere vurmaya devam ettiği AB ülkelerine, başta Almanya olmak üzere turizm gelirleri açısından son derece muhtaç olduğunu bir kez daha anladı. Bu anlamda, Türk halkının sağlığı/ekonomik kazanç dengesini hiçe sayacak anlaşmalar yapabileceği endişesi gittikçe yaygınlaşıyor. Başta Türkiye dışişleri bakanı olmak üzere her yetkilinin mevkidaşı ile yapacağı ikili temaslar elbetteki çok değerlidir. Ama aynı SWAP anlaşmalarında olduğu gibi, "güçsüz el" ile açılan böyle bir oyunda neleri ödün olarak vermekte olduğumuz birer soru işaretidir. Örneğin, gerekli hijyen ve daha önemlisi izolasyon koşullarının sağlanacağı büyük ve lüks oteller mi bu koridorun bizim tarafımızdaki karşılığıdır? İçinde turizm yapılan Alanya benzeri yerleşimler, bulaşma açısından riskli görünürse anlaşma kapsamı dışında bırakılabilir mi? Daha da önemlisi, gelecek yıllarda da hizmet vermesi beklenen turizm personeli bu süreçte maddi kayba uğrayacaksa, devlet en az bir yıl daha onları desteklemeye devam edecek midir? Turizmin en büyük bileşeni olan konaklama sektörü temsilcileri bu konuda ağlamaya başladılar mı? Malum, ağlamayana mama, hele bu devirde hiç verilmiyor; vermiyor!''
GÜNCEL
21 Mayıs 2020 - 10:43
Koridorlarda çıkış arayan turizm

Son günlerde sıkça duymaya başladığımız bir terim oldu 'Turizm Koridoru'
GÜNCEL
21 Mayıs 2020 - 10:43